Kültür Mozayiği Antakya

Neden seyahat ederiz? Farklı kültürleri, inançları, tatları, insanları yerinde görüp öğrenmek için.

Ülkemizde öyle bir yer var ki gerçekten başka bir ülkedeymiş gibi hissettirdi bana. Her sokağında hikaye, her sokağında başka bir inanç. Tüm güzelliğiyle Hatay’ı altüst ettik desem yeridir. Bu tura katılmadan önce mideniz boş, iştahınız had safhada olması gerekli diyebilirim. Çünkü bolca yiyoruz, hep yiyoruz. Birbirinden güzel tatlar, birbirinden güzel  yapılar. Bir turda başka ne istenilebilir ki.

Hatay-Konya arası yaklaşık  8 saat. Sabah saatlerinde Hatay’a varıyoruz. İlk durağımız eski bir konak. Kahvaltımızı burada alıyoruz. Masa çok zengin, çok çeşitli. Elinizi attğınız her şey farklı bir kesimin. O Yahudilerin, bu Ermenilerin, bu Alevilerin. Kültür çeşitliliklerini resmen masada toplamışlar. Her şey çok baharatlı. Ama benim damak tadıma uygundu. Özellikle nefis baharatlı çörekleri…



Kahvaltıdan sonra bugünkü Türkiye toprakları üzerinde inşa edilen ilk camii olma özelliğini taşıyan Habibi Neccar Camii’ne geçiyoruz. Konağın hemen karşısında burası. Etrafında medrese odaları da bulunan camii minimal bir yapı. Yani öyle Osmanlılardaki gibi bir heybet burada yok.Camii’den sonra dünyanın en büyük mozaik müzesi olan Hatay Arkeoloji Müzesi’ne geçiyoruz. Buraya Müzekartınızla giriş yapabilirsiniz.Müze gezmeyi sever misiniz bilmiyorum ama ben iyi anlatım yapan bir rehberle müze gezmeye bayılırım. 2008 yılında ziyaret ettiğim müze Asi kenarından taşınmış, kocaman bir yer inşa edilip yeni yerine taşınmış. İyi de olmuş o heybetli Lahit mezarları müze dışında sergilemek,yağmura  ve kara maruz bırakmak bir nevi saygısızlıktı açıkçası. Tarihe saygısızlık… Ama o zaman da favori müzemdi şimdi de öyle. Burada müthiş mozaiklerle karşılaşacaksınız. Hikayesi  sizi o yıllara götürecek. Burada gerçek sanatla karşılaşacaksınız. Ben kısmen utandım açıkçası.  Düşünsenize bundan 3000 yıl önce gerçek sanat yapıyorlar. Şimdi ona yaklaşamıyoruz bile. Her adımda başka bir yerdesiniz. Büyük bir bölgeye hitap etmiş bir Kralın iskeletine bakıyorsunuz, sonra heybetli lahit mezarların olduğu yere giriyorsunuz duvarda kocaman bir yazı var ‘’Ölüm her şeyi eşit kılar’’…



Müzenin genç üyesi Kral Şuppiluliuma  şaşkın bakışlarıyla bizi uğurluyor. Bir elinde buğday başağı, diğer elinde de mızrak var. Buğday başağı ile tarıma verdiği önemi, mızrak ile de halkını ve toprağını koruyabilecek güce sahip olduğunu bildiriyor.

Burası yaklaşık bir buçuk saatimizi alıyor. Buradan sonra tarihteki ilk kilise olarak kabul gören St. Pierre Kilisesi’ne gidiyoruz. Müzekart geçerli.Burası Hristiyanlık adının kullanıldığı ilk yer. Belki yanılıyorumdur ama kiliselerde ilgimi çeken bir nokta var. Hep gizli saklı yerlerde. Ve hep bir kaçış tüneline sahip. Burası da öyle. Burada Haziran’da yani yılın bir günü ayin yapılıyor. O yüzden kilisenin ortasına bir kürsü yerleştirilmiş. Üstünde kabartma ile A ve W harfleri var. Bunlar başlangıç ve sonu simgeliyor.  İnançlarına göre doğan her çocuk cennetten atıldığı için günahkar. Bu yüzden de köşede bir vaftiz havuzu var. Dağdan gelen saf su bu havuza akıyor. Bu su kutsal olarak kabul görülüyor. Burası aynı zamanda müthiş bir manzaraya da sahip.



Sonrasında öğle yemeğimizi yiyip programa devam ediyoruz. Bir sonraki durağımız Titus Tüneli. M.Ö 1. YY.’da yapılan tünel şehri sel sularından korumak için yapılmış. Burayı el yapımı bir kanyon gibi düşünebilirsiniz. Gizemli bir havası var.



Yaklaşık bir km yürüdükten sonra Kaya Mezarlarına ulaşıyoruz.12 tane mezar bulunuyor burada. Mezarlar birbirinden duvarlarla ayrılmış.   Dev bir piramit gibi. Burayı da bitirip Harbiye Şelaleleri’ne geçiyoruz. Şelaleler bu yıl çok yağışlı geçtiği için en gür aktığı yıllardan biriymiş. Küçük küçük bir sürü şelale. Gerçekten tam bir doğa yürüyüşü. Buraya el değmemiş. Turizme kurban edilmemiş. O yüzden burayı büyük bir keyifle gezdim. Sonrasında programımız Uzun Çarşı ile devam ediyor. Akşam yemeğini buradaki meşhur Pöç Kasabı’nda alıyoruz. Tepsi Kebabı, Yoğurtlama, Humus… Tepsi kebabı ile birlikte parmaklarımızı da midemize indirip, uzun çarşıda yürümeye devam ediyoruz.  


Turun başından beri gözüm rehberimizin parmağındaki yüzükte. Sonunda özel yapım alyans mı? Diye sordum. Parmağındaki yüzük lahit bir mezardan çıkarılmış sonrasında ünlü bir gümüşçü bunu  üretmeye başlayıp Antakya Mozağiyi diye patentini almış.Uzun Çarşı’da Stephan Silver’da bulabilirsiniz bu yüzüğü.



Ve son durağımız künefe. Tarihi Çınaraltı Künefe’de tatlılarımızı yiyip otelimize geçiyoruz. Çok yorulmamıza rağmen akşamı da değerlendirmek adına biz eski Antakya sokaklarını sessizken gezmek için  tekrar çıktık. Dar sokaklarda keşif yaptık. Esnaflarla oturup gerçek hoşgörüye şahit olduk.Sağınızda kilise, solunuzda Musevi Derneği. Gerçek bir mozaik. Hatay’a bizimle gelin. Kültürü, sevgiyi, hoşgörüyü birlikte görelim.