Dünya Miras Kenti; Safranbolu

Adını bölgede yetiştirilen Safran çiçeğinden alan Safranbolu, Karabük ilinin ilçesi fakat ilçenin adı ilin adının önüne geçmiş. Hatta öyle ki ünü dünyaya ulaşmış. 1994 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine alınmış. Safranbolu’nun, geleneksel Türk evleri ile meşhur olduğunu bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bu evlerin görsel olarak güzel olmasının yanında buna ek olarak öyle özellikleri var ki öğrenince insanı hayrete düşürüyor. Günümüzdeki evlerle, komşuluk ilişkileriyle kıyaslamaya çalıştığımızda -ki bence kıyaslanamayacak kadar fark var- atalarımızın zarif düşünce yapısıyla inşa edilen bu evler açık ara önde oluyor. Biraz bu özelliklerden bahsedeyim; evler birbirinin güneşini engellemeyecek şekilde yapılmış, evlerin camları komşunun camlarını görmüyor, evlerde haremlik selamlık var, sofa diye adlandırılan kısmın ortasında havuz bulunuyor, neredeyse her odada banyo var. Evlerin kapısında birbirinden farklı iki tokmak bulunuyor. Bunlardan; tok ve kalın ses çıkaran büyük tokmağı erkek misafirler çalarmış, tiz ve ince ses çıkaran küçük ve süslü tokmağı ise kadın misafirler çalarmış. Böylece kapıyı, evin hanımının mı yoksa beyinin mi açacağı belirlenirmiş. Zarifliğe bakar mısınız?

Konya’dan yola çıktığınızda 6-7 saatte ulaşıyorsunuz Safranbolu’ya. Günübirlik gezilebilecek bir yer bence, bu yüzden geceden yola çıktığınızda sabahın erken saatlerinde ulaşmış olursunuz. Akşama kadar rahatça gezebilirsiniz.

Safranbolu’da ilk olarak Yörük Köyü’nü ziyaret edebilirsiniz. Burada birçok tarihi binanın üzerinde “DİKKAT BİNA YIKILABİLİR” yazısını görünce şaşırmayın zira bu tarihi güzellikler, vârisleri anlaşamadığı için kaderlerine terk edilmiş durumdalar. Bu durum karşısında üzülmemek mümkün değil. Oysa ki evleri koruyup turistik bir mekân haline getirebilirler. Örnek verecek olursak; Kasım Sipahioğlu Konağı. Köyde bakım yapılmış evlerden biri ve de en meşhur olanı. Tam bir turistik mekân. Konağın; Safran çayı, çay, kahve içebileceğiniz bir bahçesi, alışveriş yapabileceğiniz zemin katı, müze misali gezebileceğiniz 2 katı var. Konağa giriş ücreti 2₺.

Konağın sahibi Filiz teyze, neşeli şairane tavrı ve yılların tecrübesi ile profesyonelce, yalnızca konağın değil köyün de tanıtımını yapıyor. Evin tabanından tavanına kadar hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatıyor Filiz teyze. Odanın içinde bulunan bir dolap ne kadar çok amaçlı olabilir ki diye düşünürken; dolabın üzerindeki bölmelerin hem raf hem de merdiven olarak kullanıldığını, dolabın üst tarafındaki bölmenin cevizleri kurutmak için kullanıldığını ve dolabın içinde bir banyonun bulunduğunu, öğreniyorsunuz. Konaktan ayrıldıktan sonra köyün sokaklarında dolaşıp, binaları inceleyip fotoğraf çekebilirsiniz.


Köy meydanında bir kadın büstü bulunuyor, bu büst Safranbolulu Hasanzade İbrahim Bey’in kızı, 1988 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını alan, 20. Yüzyılda dünyaca tanınan Türk opera sanatçısı Leyla Gencer’e ait. Bir kadın olarak gurur duydum bu manzara karşısında.

Bu arada anlatılan ilginç bir hikâyeden de bahsetmek istiyorum. Eskiden Safranbolu’da evlenmek isteyen gençler ailelerine sözlü olarak ifade edemedikleri için bazı hareketlerle bu isteklerini belirtirlermiş. Evlenmek isteyen gençler , kapının önüne babalarının yemenilerini ters çevirip koyarlarmış. Evin reisi yani baba ilk gün umursamazmış bu durumu. Çocuk ikinci gün tekrar ters çevirip koyarmış yemenileri fakat bu kez zemine çivilermiş. Bu durumu gören baba çocuğunun gerçekten evlenmek istediğini anlarmış ve hanımına oğlu için bir kız bulması gerektiğini söylermiş. Evin hanımı oğlunu evlendirecek bir kız bulmak için hamama gider ve orada kendince kızın sağlık durumunu ölçermiş. Örneğin kısık sesle bir şeyler söyler ve kızın kulaklarının iyi duyup duymadığını öğrenirmiş. Sonra bilerek yere iğne düşürür ve kızdan o iğneyi bulmasını istermiş böylece kızın gözlerinin iyi görüp görmediğini öğrenirmiş. Bu tespitlerden sonra damadın annesinin arkadaşları kızın evine beyaz çorap giyip giderlermiş ki evden çıktıklarında çorapların altına bakıp kızın evi temiz tutup tutmadığını anlarlarmış. Bu ve benzeri testler sonucunda neticenin olumlu mu olumsuz olacağı belirlenirmiş. Şimdi her ne kadar bu durum bize tuhaf, komik belki de saçma gelse de o tarihlerde bu olaylar olağanmış.

Yörük Köyü’nden hemen sonra Hıdırlık Seyir Tepesi’ne geçip Safranbolu manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Tepeye giriş ücreti ise 1.5₺. Safranbolu’ya gelen ilk Türklerin buraya yerleştiğinden bahsediliyor. Tepede bulunanlardan kısaca söz etmek gerekirse; Namazgâh, Hıdır (Hızır) Paşa’nın makamı/mezarı, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın anıt mezarı, Köstendil Kaymakamı Hasan Paşa’nın Türbesi. Manzarayı seyredip, fotoğraf çektikten sonra yokuş aşağı inip Kaymakamlar Müze Evi’ni gezebilirsiniz.

Daha sonra Cinci Han Kervansarayı’na geçebilirsiniz. Cinci Han’a giriş ücreti 1.5₺.  Bu kervansaray İpek Yolu üzerine kurulan yüzlerce kervansaraydan yalnızca biri. 1645 yılında, halk tarafından Cinci Hoca olarak bilinen Karabaşzade Hüseyin Efendi tarafından yaptırılmış ve 20. yüzyıla kadar  hizmet vermeye devam etmiş. Fakat sonrasında çok eskidiği ve deforme olduğu için aslına uygun bir şekilde restore edilmiş. Günümüzde Cinci Han Otel adıyla hizmet vermeye devam ediyor. Cinci Han’ın giriş katında kafe, restoran ve otel odaları bulunuyor. İkinci katında da diğer odalar mevcut. En güzel kısmı ise terası, bence mutlaka çıkmalısınız hatta mümkünse çayınızı ya da kahvenizi de yanınıza almanızı tavsiye ederim. Daha sonra sokaklarda dolaşıp dükkânlardan sevdiklerinize hediyeler alabilir, ikram edilen Safranbolu lokumunun tadına bakabilirsiniz. Hediyeler için Ahşap Ev Hediyelik dükkânını tavsiye ederim çünkü hem daha güzel hem de çeşit fazla fiyatları da gayet uygun. Bu arada meşhur Kuyu Kebabı, Safranbolu Bükmesi, Safranlı Zerde gibi yöresel tatları da deneyebilirsiniz.


Türk gelenek ve göreneklerini hala yaşatmaya çalışan bu minik ilçeyi seyahat listenize eklemenizi tavsiye ederim. Mümkünse bahar ve yaz aylarında giderseniz çok daha keyifli olacaktır. Şimdiden iyi yolculuklar